Kod Adı Çevik Bir!
Aralık 1999, İstanbul-İzmir
Türkiyede şimdiye kadar başarıya ulaşmış dört askeri müdahalenin de bilinen liderlerinin ötesinde öne çıkardığı isimler vardır. Kamuoyunun darbenin "asıl beyni" olarak gördüğü ve parlattığı bu isimlerin siyasi ihtirasları darbe döneminin sonrasında da bazı roller üstlenmeye onları zorlar; 27 Mayıs 1960 ihtilalinde bildiriyi radyodan okuyan ve daha sonra Başbakanlık Müsteşarı olarak 14lerin tasfiyesine kadar "fiilen başbakanlık" yapan Albay Alpaslan Türkeş bu isimlerden ilkidir.
12 Martta Hava Kuvvetleri Komutanı "Uçan General" Muhsin Batura benzer bir rol atfedilmiştir. O da daha sonra senatör ve 12 Eylül öncesindeki bitmek bilmeyen cumhurbaşkanı seçimi krizinde CHPnin cumhurbaşkanı adayı olmuştur.
12 Eylülde Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Orgeneral Haydar Saltık "cuntanın beyni" olarak görülmüş ancak daha sonrasında siyasete atılmamış büyükelçilikle yetinmiştir. ama İsviçre Büyükelçiliği sırasında meydana gelen bir cinayetten dolayı o da bu diplomatik görevde fazla tutunamamış ve Türkiyeye geri gönderilmiştir.
Bizzat gerçekleştirenlerin de "post-modern darbe" olarak niteledikleri en sonuncu askeri müdahalenin, 28 Şubatın beyni olarak görülen isim ise hiç kuşkusuz Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Birdi. "28 Şubat süreci" olarak adlandırılan bu dönemin en kritik günlerinde kamuoyuyla tüm ilişkileri kuran ve ordunun sözcüsü olarak öne çıkan Çevik Birin marifetleri daha sonraları açığa çıkan "andıçlarla" iyice sergilenmişti.
Sincanda tankları yürüten, "demokrasiye balans ayarı" yaptıklarını söyleyen Çevik Bir, Ağustos 1998de 1. Ordu Komutanlığına geçinceye kadar, bir buçuk yıl boyunca süreci yöneten ve yönlendiren adam olarak görülmüş veya kendisini böyle sunmuştu. Bir ara Genelkurmay Başkanı olabilmesinin yolu açılmaya da çalışılmış ama başarılamayınca Ağustos 1999da emekli olmak zorunda kalmıştı.
Ancak emekli olduktan sonra kendi sözleriyle, "Hanımın kabul ve temizlik günlerinde spor yapmaya gidemezdim ya" diyerek hayli genç ve yetenekli olduğuna inanan ve gerçek ismini değil de sanki kod ismi kullandığı kuşkusunu yaratan Çevik Bir, "stratejik düşünce üreten" bir merkez kurmayı planladığını söylerken, birdenbire cumhurbaşkanlığı tartışmalarının içine daldı ve dizginleyemediği siyasi ihtirasının kurbanı olarak işi cumhurbaşkanlığına aday olduğunu ilan etmeye kadar götürdü. ama doğrusunu söylemek gerekirse bir aday ve kampanyası ancak bu kadar tuhaf olur, bir iş ancak bu kadar yüze göze bulaştırılırdı...
Anayasada yapılacak bir değişiklikle dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirelin görev süresinin beş yıl daha uzatılmasına çalışıldığı günlerde, 30 Kasım 1999da Rumelili İşadamları Derneğinin düzenlediği bir toplantıya konferans vermek üzere davet edilen Çevik Birin konuşması NTV televizyonundan da naklen veriliyordu.
Yani aslında bütün mizansen bir cumhurbaşkanı adayının kamuoyuna sunulmasıydı. Memleket meseleleri üzerine görüşlerini açıklayan "28 Şubatın beyni" emekli paşa, henüz alışamadığı sivil kıyafetleriyle toplumun karşısına çıkmış ve "halk tarafından seçilecek olursa cumhurbaşkanlığına aday olduğunu" ilan ediyordu.
Toplantının düzenlenmesine ön ayak olan Ali Şen başta olmak üzere katılan işadamlarının alkışlarıyla karşılanan bu adaylık ilanının bütün keyfini kaçıran ise yine gazeteciler oldu. Siyasete atılan emekli generallerle uğraşmayı çok seven gazetecilerden birinin, Murat Birselin sorduğu bir soruya sinirlenen paşa, artık sırtında orgeneral üniforması olmadığını unutarak gürleyince bir çuval incir kötü oldu ve Çankaya Köşküne çıkma hayali de derin sulara gömüldü.
Daha sonra kendisini en ciddiye alanlardan birine, hürriyet gazetesinin yayın yönetmeni Ertuğrul Özköke Murat Birseli haşlamasıyla ilgili yaptığı açıklamada şöyle diyecekti: "Biraz alaya alır gibi konuştuğu hissine kapıldım. ama sonra gidip yanaklarından öptüm. Kendisinden özür diledim." Ancak artık iş işten geçmişti...
28 Şubat sürecinde gazetecilere nasıl kan kusturduğu daha sonra çarşaf çarşaf yazılan Çevik Birin bu zaafının ve zamanlama hatasının üzerine atlayan gazetelerde sonraki günlerde çıkan ve resmen kafa bulan yazılarla birlikte birkaç gün içinde paşa aday olduğuna da, olacağına da pişman oldu.
Hürriyetten Serdar Turgut, NTVnin Çevik Birli yayınını "televoleden bile daha şamata, daha komik ve daha abuk" bulduğunu yazarken, Yeni Şafaktan Taha Kıvanç ise ev halkından biri komedi programı "Yasemince"yi seyretmek isteyince, "Aman kalsın" dediğini, "NTVdeki program çok daha mizah yüklüydü, üstelik heyecanlıydı" diye yazacaktı.
En ağır saldırı ise hürriyet gazetesinin başyazarı Oktay Ekşiden gelecek ve şöyle diyecekti: "Biz Çevik Bir Paşayı Somaliye gönderilen Türk Birliğinin Komutanı olarak tanıdık. İlk notumuzu da orada birliğimizi hedef alan bir saldırı sırasında nöbet tutan erimiz hafif yaralanınca, onun fotoğrafını çeken ve düşüp bayıldığını yazan arkadaşımız Kadir Ercanı, Türk askeri bayılmaaz! Türk askeri korkmaaz! Sen bizi düşmanlarımıza rezil ettinn! Senin yazdıklarını gören PKK bize güleceek. Defol giit! diyerek Somaliden Türkiyeye posta etmesi üzerine verdik.
"Bizim doğrudan ve dolaylı şekilde muhatap olduklarımızı şimdilik yazmıyoruz. ama gazeteciler hakkında dosya tutturma; beğenmediği gazetecilerin askeri tesislere girmesini yasaklama; kızdığı gazetecilerin kovulmaları için bazı işverenlere baskı yapma gibi hiçbir demokrasinin ve hiçbir hukuk devletinin kitabında bulunmayan karar ve uygulamaların arkasındaki isim olduğunu uzun zamandır duyuyoruz.
"Zaten adaylığını açıkladığı akşam kendisine soru yönelten gazetecileri azarlaması da hem duyduklarımızı doğruluyor, hem de nasıl bir zihniyete sahip olduğunu yeterli açık bir şekilde ortaya koyuyor.
"Çevik Birin kararım değerlendirmeye bu sütunun boyu müsait değil. O yüzden yeri gelirse tekrar yazarız. ama kendisine Faruk Gürlerden önce Turgut Sunalpı incelemesini salık veririz."
Tüm bu tepkilerden sonra soluğu memleketi İzmirde alan Çevik Bir aslında son bir defa de burada adaylığı için zemin yokluyordu. İzmirliler Derneğini ziyaret ederek üye olan Çevik Bir, NTVden naklen yayımlanan toplantı sanki başka bir şeymiş gibi, sanki kendisinin her toplantısı naklen yayımlanıyormuş gibi, "Bu toplantı amacından saptırıldı ve benim adaylık kampanyamın başlangıcı gibi sunuldu. Buna tepki gösterdim" diye şikayet ediyordu.
"Özellikle medya dan ricam, halkı, sivil toplum örgütlerini konuşturun, konuyu monologdan çıkartıp diyaloga dönüştürelim" diyen Çevik Birin sonra konuşan İzmirliler Derneği Genel Başkanı Gündüz Kapancıoğlu, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi durumunda, bir İzmirli olan Çevik Bire destek vereceklerini belirtiyor ve bu konunun daha geniş tartışılması için kampanya başlatacaklarını söylüyordu.
Kapısında "Yine ilk adım İzmirden, cumhurbaşkanlığında ilk söz milletten" pankartının asılı olduğu dernek binasının önünde zeybekler oynuyordu. örneğin aslında inkar etmeye çalışsa da paşanın kampanyası basbayağı ve doğrusu oldukça tuhaf bir şekilde sürüyordu.
Çevik Bir, zeybeklerin arasından geçerek dernekten çıkışı sırasında, "Sizi Çankayada görmek istiyoruz" diye seslenen bir kadına "Her şey kanunla, sizin isteğinizle olur" karşılığını verdi.
Bütün bu şamata içinde en anlamlı ve sahici laf da galiba buydu.
Çevik Birin ihtirasına ne kanun geçit verdi, ne de halk...
Aralık 1999, İstanbul-İzmir
Türkiyede şimdiye kadar başarıya ulaşmış dört askeri müdahalenin de bilinen liderlerinin ötesinde öne çıkardığı isimler vardır. Kamuoyunun darbenin "asıl beyni" olarak gördüğü ve parlattığı bu isimlerin siyasi ihtirasları darbe döneminin sonrasında da bazı roller üstlenmeye onları zorlar; 27 Mayıs 1960 ihtilalinde bildiriyi radyodan okuyan ve daha sonra Başbakanlık Müsteşarı olarak 14lerin tasfiyesine kadar "fiilen başbakanlık" yapan Albay Alpaslan Türkeş bu isimlerden ilkidir.
12 Martta Hava Kuvvetleri Komutanı "Uçan General" Muhsin Batura benzer bir rol atfedilmiştir. O da daha sonra senatör ve 12 Eylül öncesindeki bitmek bilmeyen cumhurbaşkanı seçimi krizinde CHPnin cumhurbaşkanı adayı olmuştur.
12 Eylülde Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Orgeneral Haydar Saltık "cuntanın beyni" olarak görülmüş ancak daha sonrasında siyasete atılmamış büyükelçilikle yetinmiştir. ama İsviçre Büyükelçiliği sırasında meydana gelen bir cinayetten dolayı o da bu diplomatik görevde fazla tutunamamış ve Türkiyeye geri gönderilmiştir.
Bizzat gerçekleştirenlerin de "post-modern darbe" olarak niteledikleri en sonuncu askeri müdahalenin, 28 Şubatın beyni olarak görülen isim ise hiç kuşkusuz Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Birdi. "28 Şubat süreci" olarak adlandırılan bu dönemin en kritik günlerinde kamuoyuyla tüm ilişkileri kuran ve ordunun sözcüsü olarak öne çıkan Çevik Birin marifetleri daha sonraları açığa çıkan "andıçlarla" iyice sergilenmişti.
Sincanda tankları yürüten, "demokrasiye balans ayarı" yaptıklarını söyleyen Çevik Bir, Ağustos 1998de 1. Ordu Komutanlığına geçinceye kadar, bir buçuk yıl boyunca süreci yöneten ve yönlendiren adam olarak görülmüş veya kendisini böyle sunmuştu. Bir ara Genelkurmay Başkanı olabilmesinin yolu açılmaya da çalışılmış ama başarılamayınca Ağustos 1999da emekli olmak zorunda kalmıştı.
Ancak emekli olduktan sonra kendi sözleriyle, "Hanımın kabul ve temizlik günlerinde spor yapmaya gidemezdim ya" diyerek hayli genç ve yetenekli olduğuna inanan ve gerçek ismini değil de sanki kod ismi kullandığı kuşkusunu yaratan Çevik Bir, "stratejik düşünce üreten" bir merkez kurmayı planladığını söylerken, birdenbire cumhurbaşkanlığı tartışmalarının içine daldı ve dizginleyemediği siyasi ihtirasının kurbanı olarak işi cumhurbaşkanlığına aday olduğunu ilan etmeye kadar götürdü. ama doğrusunu söylemek gerekirse bir aday ve kampanyası ancak bu kadar tuhaf olur, bir iş ancak bu kadar yüze göze bulaştırılırdı...
Anayasada yapılacak bir değişiklikle dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirelin görev süresinin beş yıl daha uzatılmasına çalışıldığı günlerde, 30 Kasım 1999da Rumelili İşadamları Derneğinin düzenlediği bir toplantıya konferans vermek üzere davet edilen Çevik Birin konuşması NTV televizyonundan da naklen veriliyordu.
Yani aslında bütün mizansen bir cumhurbaşkanı adayının kamuoyuna sunulmasıydı. Memleket meseleleri üzerine görüşlerini açıklayan "28 Şubatın beyni" emekli paşa, henüz alışamadığı sivil kıyafetleriyle toplumun karşısına çıkmış ve "halk tarafından seçilecek olursa cumhurbaşkanlığına aday olduğunu" ilan ediyordu.
Toplantının düzenlenmesine ön ayak olan Ali Şen başta olmak üzere katılan işadamlarının alkışlarıyla karşılanan bu adaylık ilanının bütün keyfini kaçıran ise yine gazeteciler oldu. Siyasete atılan emekli generallerle uğraşmayı çok seven gazetecilerden birinin, Murat Birselin sorduğu bir soruya sinirlenen paşa, artık sırtında orgeneral üniforması olmadığını unutarak gürleyince bir çuval incir kötü oldu ve Çankaya Köşküne çıkma hayali de derin sulara gömüldü.
Daha sonra kendisini en ciddiye alanlardan birine, hürriyet gazetesinin yayın yönetmeni Ertuğrul Özköke Murat Birseli haşlamasıyla ilgili yaptığı açıklamada şöyle diyecekti: "Biraz alaya alır gibi konuştuğu hissine kapıldım. ama sonra gidip yanaklarından öptüm. Kendisinden özür diledim." Ancak artık iş işten geçmişti...
28 Şubat sürecinde gazetecilere nasıl kan kusturduğu daha sonra çarşaf çarşaf yazılan Çevik Birin bu zaafının ve zamanlama hatasının üzerine atlayan gazetelerde sonraki günlerde çıkan ve resmen kafa bulan yazılarla birlikte birkaç gün içinde paşa aday olduğuna da, olacağına da pişman oldu.
Hürriyetten Serdar Turgut, NTVnin Çevik Birli yayınını "televoleden bile daha şamata, daha komik ve daha abuk" bulduğunu yazarken, Yeni Şafaktan Taha Kıvanç ise ev halkından biri komedi programı "Yasemince"yi seyretmek isteyince, "Aman kalsın" dediğini, "NTVdeki program çok daha mizah yüklüydü, üstelik heyecanlıydı" diye yazacaktı.
En ağır saldırı ise hürriyet gazetesinin başyazarı Oktay Ekşiden gelecek ve şöyle diyecekti: "Biz Çevik Bir Paşayı Somaliye gönderilen Türk Birliğinin Komutanı olarak tanıdık. İlk notumuzu da orada birliğimizi hedef alan bir saldırı sırasında nöbet tutan erimiz hafif yaralanınca, onun fotoğrafını çeken ve düşüp bayıldığını yazan arkadaşımız Kadir Ercanı, Türk askeri bayılmaaz! Türk askeri korkmaaz! Sen bizi düşmanlarımıza rezil ettinn! Senin yazdıklarını gören PKK bize güleceek. Defol giit! diyerek Somaliden Türkiyeye posta etmesi üzerine verdik.
"Bizim doğrudan ve dolaylı şekilde muhatap olduklarımızı şimdilik yazmıyoruz. ama gazeteciler hakkında dosya tutturma; beğenmediği gazetecilerin askeri tesislere girmesini yasaklama; kızdığı gazetecilerin kovulmaları için bazı işverenlere baskı yapma gibi hiçbir demokrasinin ve hiçbir hukuk devletinin kitabında bulunmayan karar ve uygulamaların arkasındaki isim olduğunu uzun zamandır duyuyoruz.
"Zaten adaylığını açıkladığı akşam kendisine soru yönelten gazetecileri azarlaması da hem duyduklarımızı doğruluyor, hem de nasıl bir zihniyete sahip olduğunu yeterli açık bir şekilde ortaya koyuyor.
"Çevik Birin kararım değerlendirmeye bu sütunun boyu müsait değil. O yüzden yeri gelirse tekrar yazarız. ama kendisine Faruk Gürlerden önce Turgut Sunalpı incelemesini salık veririz."
Tüm bu tepkilerden sonra soluğu memleketi İzmirde alan Çevik Bir aslında son bir defa de burada adaylığı için zemin yokluyordu. İzmirliler Derneğini ziyaret ederek üye olan Çevik Bir, NTVden naklen yayımlanan toplantı sanki başka bir şeymiş gibi, sanki kendisinin her toplantısı naklen yayımlanıyormuş gibi, "Bu toplantı amacından saptırıldı ve benim adaylık kampanyamın başlangıcı gibi sunuldu. Buna tepki gösterdim" diye şikayet ediyordu.
"Özellikle medya dan ricam, halkı, sivil toplum örgütlerini konuşturun, konuyu monologdan çıkartıp diyaloga dönüştürelim" diyen Çevik Birin sonra konuşan İzmirliler Derneği Genel Başkanı Gündüz Kapancıoğlu, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi durumunda, bir İzmirli olan Çevik Bire destek vereceklerini belirtiyor ve bu konunun daha geniş tartışılması için kampanya başlatacaklarını söylüyordu.
Kapısında "Yine ilk adım İzmirden, cumhurbaşkanlığında ilk söz milletten" pankartının asılı olduğu dernek binasının önünde zeybekler oynuyordu. örneğin aslında inkar etmeye çalışsa da paşanın kampanyası basbayağı ve doğrusu oldukça tuhaf bir şekilde sürüyordu.
Çevik Bir, zeybeklerin arasından geçerek dernekten çıkışı sırasında, "Sizi Çankayada görmek istiyoruz" diye seslenen bir kadına "Her şey kanunla, sizin isteğinizle olur" karşılığını verdi.
Bütün bu şamata içinde en anlamlı ve sahici laf da galiba buydu.
Çevik Birin ihtirasına ne kanun geçit verdi, ne de halk...
Comments