Zaman: İÖ 3150-1550
Mekân: Ürdün
Ve Rab Sodom üzerine ve Gomorra üzerine göklerden kükürt ve ateş yağdırdı; ve o şehirleri ve bütün havzayı ve şehirlerde oturanların hepsini ve toprağın nebatını altüst etti. TEKVİN 19:24-25
Sodom ve Gomorra kentlerinin yıkılması Kitabı Mukaddesin Eski Ahit kitabında anlatılan en ilginç hikâyelerden biridir ve aynı hikâye Kuranda da yinelenmiştir. Başlıca karakterler en büyük patriyark olan İbrahim ile yeğeni Lûttur.
Kentler bugün de hâlâ geçerli olan toprak hakları, eşcinsellik, ardıllık ve aile içi zina gibi ciddi ahlaki ikilemlerin yükü altındaydılar. Olay Kitabı Mukaddes ahlak kuralları için bir benzetme olarak görülmüşse de, bu kentlerin ve hikâyede anlatılan olayların varlıkları konusunda herhangi bir kanıt var mıdır?
KİTABI MUKADDESİN HİKÂYESİ
Hikâyede İbrahim ile Lût, Kenan topraklarında çobanlar olarak sürülerini otlatırlar. Hayvanlar çoğalınca ülke ikisine de yetmez. Bunun üzerine İbrahim ayrılmalarına karar verir ve gideceği yeri ilk seçme hakkını Lûta verir. Lût, Şeria Vadisinin bol sulu ovasını seçer ve "havzanın beş zengin kentinden" biri olan Sodom yakınlarına yerleşir. Diğer kentler Adma, Tseboim ve Tsoardır.
Ancak Sodom erkekleri günahkâr eşcinsellerdir ve Tanrı eğer pişmanlık getirmedikleri takdirde hepsini yok edeceği uyarısında bulunmuştur. İbrahim, Tanrı ile suçluların yanı sıra dürüst insanları da yok etmenin ahlaklılığını tartışır; sonunda Sodomdaki tek dürüst insanın Lût olduğu anlaşılır.
Lûtu Sodomu bekleyen felaket konusunda uyarmak üzere iki melek gönderilir. Sodomlular Lûtun tanrısal ziyaretçilerini duyunca evine gidip görmek isterler. Kötü Sodomluların melekleri taciz edeceklerinden korkan Lût, kalabalığa onlar yerine iki bakire kızını sunar. Melekler kapı önündeki Sodomluları kör edip Lûta ailesini alıp kaçmasını söylerler.
Tanrı Sodom ve Gomorra kentlerine kükürt ve ateş yağdırırken Lût karısı ve iki kızıyla Tsoar kentine kaçmaya başlar. Ancak yolda Lûtun karısı Tanrının arkasına bakmama emrine uymayınca bir tuz "direğine" dönüşür. Lût, Tsoarda kalmaya korkarak kızlarıyla bir mağaraya sığınır. Kızlar uzun bir tecrit döneminden sonra kendilerine bir çocuk verip soylarının devamını sağlayacak bir erkek bulamayacaklarından korkarlar. Bu nedenle babalarını sarhoş edip ne yaptığını fark edemeyeceği bir sırada iğfal etmeye karar verirler. Bu zina birleşmesinden iki erkek evlat doğar: Moablılar ve Ammonoğulları kabilelerinin ataları olan Moab ve Ben-ammi.
Bu hikâyenin herhangi bir noktasının doğruluğu hakkında elimizde hangi kanıtlar vardır? Lût Gölü bölgesinde Sodom ve Gomorra hikâyesini doğrulayacak bazı doğal ve jeolojik olgulara rastlanılmıştır. Ayrıca, son zamanlardaki arkeolojik keşifler de kutsal kitabın hikâyelerine belirli bir inanılırlık kazandırmaktadır.
Sodom ve Gomorranın yıkılması: 16. yüzyıl başlarında bir Alman Kitabı Mukaddes gobleninden ayrıntı.
OLGULARIN DOĞAL OLARAK MEYDANA GELMESİ
İki büyük kara kütlesinin birbirlerinden ayrılması sonucunda Lût Gölünde sık sık depremler olur. Tarihi kayıtlardan başka yerlerde kentlerin geçmişte depremlerle yok olduklarını biliriz ve eğer bunlar fay hattı üzerindeyseler depremler de daha şiddetli olur. Aynı jeolojik süreç yeryüzünün en alçak su kütlesini de yaratmıştır.
Deniz yüzeyinin yaklaşık 400 metre altında derin bir vadide yer alan Lût Gölü tuz oranı çok yüksek bir sudur, tuz yoğunluğu dibe doğru giderek artar ve kıyılarında sık sık tuz oluşumlarına rastlanır. Bu tuz sütunları kimi zaman bir tesadüf sonucu insan biçiminde olabilir ve Lût Gölüne düşen her şey kısa zamanda tuzla kaplanır ve gölde bakteriler dışında bitki ve hayvan varlığının yaşamasına engel olur. Bu nedenle Lûtun karısının tuz sütununa dönüşmesi hikâyesinin böyle bir olağandışı ama doğal süreçten kaynaklandığını düşünmek güç değildir.
Lût Gölünün diğer bir garip özelliği de zift bakımından zengin olmasıdır ve bu da zaman zaman iri topaklar ya da petrol birikintileri olarak yüzeye çıkar. Sodom ve Gomorra krallarının Suriye krallarıyla bir savaş sırasında kaçarlarken "zift kuyularına" düşmeleri olayı da akla bu durumu getirir (Ve Siddim Vadisi zift kuyuları ile dolu idi ve Sodom ve Gomorra kralları kaçtılar ve orada düştüler ve geri kalanlar dağa kaçtılar; Tekvin 14:10).
Dahası, Lût Gölü kıyılarının yumuşak kireçli topraklarında yumruk büyüklüğünde kükürt toplarına rastlanır. Eski Ahitin Sodom ve Gomorra hikâyesini yazanlar, "kükürt taşı" adını verdikleri bu alev alan topları mutlaka biliyor olmalıydılar. O nedenle göklerden yağan ateş yağmurunun kentleri yakıp yıktığı hikâyesi bu garip nesnelerden kaynaklanmış olabilir.
(Solda) Lût Gölü çevresindeki yumuşak kireç tabakasının doğal erozyonu Lûtun karısının sonunu hatırlatan sütunla oluşturur. (Sağda) Lût Gölünün Erken Tunç Çağı yerleşimlerini (bir olasılıkla "ova şehirleri"ni) gösteren harita.
SODOM VE GOMORRAYI ARARKEN
Kitabı Mukaddes bilginleri ve arkeologlar yüz yıldan uzun bir süredir Sodom ve Gomorra kentlerinin bulunduğu yerleri saptamaya çalışmaktadırlar. İlk önceleri bunların Lût Gölünün kuzeyinde mi yoksa güneyinde mı olduğu tartışılmıştı.
De Saulcy, 1851de Lût Gölünün kuzeybatısında yaptığı bir araştırmada Eriha ve Kumranın kayıp kentler olduğunu ileri sürdü. 1920lerde Peder Alexis Mallonun kuzeydoğu kıyısındaki Teleylat Ghassulda yaptığı kazılar büyük bir Kalkolitik Dönem (İÖ yaklaşık 3600) yerleşim birimini ortaya çıkardı ki, bu daha inanılır bir seçenek olarak görüldü. Bu önerinin aksayan yanı, çoğu bilimadamlarının Sodom ve Gomorra hikâyesinin yeraldığına inandıkları Tunç Çağında (İÖ 3150-1550) bu alanda bir yerleşim izine rastlanılmamış olmasıydı.
1896da bugünkü Şeriada Medebada 6 ile 7. yüzyıldan kalma bir mozaik harita bulundu. Bu haritada Lûtun kaçtığı ilk kent olan Tsoar, Lût Gölünün güneydoğu uçundaydı. Klasik tarihçiler Diodorus, Strabon, Joscphus ve Tacitus ve daha sonra ortaçağ Arap coğrafyacıları Yakut, Mesudi, Mukaddesi ve İbn Abbas bu bölgeyi tarif etmişlerdi.
William F. Albright, Rahip Melvin G. Kyle, Peder Alexis Mallon ve diğerleri 1924te bölgeyi araştırarak Tsoarın yerini doğrulamaya çalıştılar. Tsoarın Moab ülkesi olarak saptanması kendilerini, Kitabı Mukaddeste Arnon olarak belirlenen Mucip Nehrinin güneyini araştırmaya yöneltti. Lisan yarımadasını ve yakınlardaki vadileri araştırdıktan sonra çağdaş Safi kasabasının eski Tsoar olduğunda karar kıldılar. Sir John Maundevil de 1322 ile 1356 arasında Safiyi ziyaret ettiğinde bu kuramı çok daha önce ileri sürmüştü.
Sodom ve Gomorranın araştırılmasına 1930larda Lût Gölünün güneyindeki sığ havzayı araştıran Le P.F.M. Abel, F. Frank ve Nelson Glueck katıldılar. Bu tuz kaplı alan Eski Ahitin "tuz denizinin yanındaki Siddim vadisi" tanımına uymaktadır (Bunların hepsi Siddim vadisinde [bir tuz denizidir] birleştiler,-Tekvin 14:3).
Konstantinos Politis tarafından yapılan son araştırmada Safinin gerçekten Tsoar olduğu anlaşıldı ve tam da Medeba haritasının gösterdiği yerde çıkmıştı.
"Havza şehirleri"nin (Ve Lût, Havza şehirlerinde oturdu ve Sodoma doğru çadır kurardı; Tekvin 13: 12} Lût Gölünün suları altında kaybolmuş olduğu önerisi ilk defa 4. yüzyıl hacılarından Egeria tarafından ileri sürülmüştür.
Çok daha sonra 19. yüzyıl sonlarında William Lynchin, Albrightın ve Kyleın denizin kuzey ucunda olduğunu bildirdikleri birkaç küçük ada, günümüzde su altında kalmıştır. Lût Gölü günümüzde, ABDnin uzay kuruluşu olan NASA tarafından, uydu fotoğrafları ve suyun altında da deniz tabanı incelemeleriyle araştırılmaktadır. Araştırmalar sonucunda ulaşılan genel yargıya göre, Sodom ve Gomorranın, kıyıdan çok, Lût Gölünün altında bulunabileceği kuramı kesinlikle inanılır gibi görünmektedir.
(Solda) Şeriada Medebada bulunan 6-7. yüzyıl mozaik haritasında Lûtun Tsoar kenti dışında sığındığı yer gösteriliyor. (Ortada) Bab ed-Drah kazısında Erken Tunç Çağına (İÖ yaklaşık 3000) ait yanmış bir yerleşim alanı. (Sağda) Tuzdan oluşmuş Sodom Dağının (Cebel Usdam) içi. Su, tuzu eriterek bu yüksek mağaraları oluşturuyor.
SON ARKEOLOJİK KANITLAR
Paul Lapp, Walter Rast, Thomas Shaub ve Burton MacDonald tarafından yakın zamanlarda eski kıyı boylarında ve Lût Gölünün güney havzasının jeolojik fay hatlarında araştırmalar ve kazılar yapılmıştır.
Araştırmacılar 1970li ve 80li yıllarda oralarda bir zamanlar büyük yerleşim alanları olduğunu keşfetmişlerdir. Bab ed-Drah gibi bazıları Erken Tunç Çağında (İÖ yaklaşık 3000 yılları} yanarak yok olmuşlardır. Bunlar efsanevi "havza şehirleri" olabilirler mi? 1976da bu kentlerin Suriyedeki Eblada bulunan Erken Tunç Çağı tabletlerinde yer aldıkları saptanmıştır. Bu keşif, kentlerin tarihi varlıklarını doğrulamakta mıdır?
Konstantinos Politis 1990larda Safi yakınlarında DeyrAynAbatayı kazmış ve ilk Bizans Hıristiyanlarının Lûtun, Sodom ve Gomorranın yıkılmasından sonra Kitabı Mukaddeste anlatılanlara göre, sığındığı mağara olduğuna inanılan mağaranın üzerinde inşa edilmiş bir kilise kalıntısı bulmuştur.
Erken ve Orta Tunç çağlan kalıntılarının bulunması da mağaranın Tekvin hikâyesinin geçtiği söylenen dönemde iskân edildiğini göstermektedir. Bu arada yakın çevrelerdeki kazılarda da benzer Orta Tunç Çağı eserlerine rastlanılmıştır.
Eski Ahit aslında bir ahlaki rehberlik kitabı olarak görülüyorsa da, çağdaş arkeolojik ve jeolojik keşiflerin Sodom ve Gomorra hikâyesinin yer almış olabileceği fiziki ve tarihi mekânları doğruluyor olması gayet ilginçtir.
Mekân: Ürdün
Ve Rab Sodom üzerine ve Gomorra üzerine göklerden kükürt ve ateş yağdırdı; ve o şehirleri ve bütün havzayı ve şehirlerde oturanların hepsini ve toprağın nebatını altüst etti. TEKVİN 19:24-25
Sodom ve Gomorra kentlerinin yıkılması Kitabı Mukaddesin Eski Ahit kitabında anlatılan en ilginç hikâyelerden biridir ve aynı hikâye Kuranda da yinelenmiştir. Başlıca karakterler en büyük patriyark olan İbrahim ile yeğeni Lûttur.
Kentler bugün de hâlâ geçerli olan toprak hakları, eşcinsellik, ardıllık ve aile içi zina gibi ciddi ahlaki ikilemlerin yükü altındaydılar. Olay Kitabı Mukaddes ahlak kuralları için bir benzetme olarak görülmüşse de, bu kentlerin ve hikâyede anlatılan olayların varlıkları konusunda herhangi bir kanıt var mıdır?
KİTABI MUKADDESİN HİKÂYESİ
Hikâyede İbrahim ile Lût, Kenan topraklarında çobanlar olarak sürülerini otlatırlar. Hayvanlar çoğalınca ülke ikisine de yetmez. Bunun üzerine İbrahim ayrılmalarına karar verir ve gideceği yeri ilk seçme hakkını Lûta verir. Lût, Şeria Vadisinin bol sulu ovasını seçer ve "havzanın beş zengin kentinden" biri olan Sodom yakınlarına yerleşir. Diğer kentler Adma, Tseboim ve Tsoardır.
Ancak Sodom erkekleri günahkâr eşcinsellerdir ve Tanrı eğer pişmanlık getirmedikleri takdirde hepsini yok edeceği uyarısında bulunmuştur. İbrahim, Tanrı ile suçluların yanı sıra dürüst insanları da yok etmenin ahlaklılığını tartışır; sonunda Sodomdaki tek dürüst insanın Lût olduğu anlaşılır.
Lûtu Sodomu bekleyen felaket konusunda uyarmak üzere iki melek gönderilir. Sodomlular Lûtun tanrısal ziyaretçilerini duyunca evine gidip görmek isterler. Kötü Sodomluların melekleri taciz edeceklerinden korkan Lût, kalabalığa onlar yerine iki bakire kızını sunar. Melekler kapı önündeki Sodomluları kör edip Lûta ailesini alıp kaçmasını söylerler.
Tanrı Sodom ve Gomorra kentlerine kükürt ve ateş yağdırırken Lût karısı ve iki kızıyla Tsoar kentine kaçmaya başlar. Ancak yolda Lûtun karısı Tanrının arkasına bakmama emrine uymayınca bir tuz "direğine" dönüşür. Lût, Tsoarda kalmaya korkarak kızlarıyla bir mağaraya sığınır. Kızlar uzun bir tecrit döneminden sonra kendilerine bir çocuk verip soylarının devamını sağlayacak bir erkek bulamayacaklarından korkarlar. Bu nedenle babalarını sarhoş edip ne yaptığını fark edemeyeceği bir sırada iğfal etmeye karar verirler. Bu zina birleşmesinden iki erkek evlat doğar: Moablılar ve Ammonoğulları kabilelerinin ataları olan Moab ve Ben-ammi.
Bu hikâyenin herhangi bir noktasının doğruluğu hakkında elimizde hangi kanıtlar vardır? Lût Gölü bölgesinde Sodom ve Gomorra hikâyesini doğrulayacak bazı doğal ve jeolojik olgulara rastlanılmıştır. Ayrıca, son zamanlardaki arkeolojik keşifler de kutsal kitabın hikâyelerine belirli bir inanılırlık kazandırmaktadır.
Sodom ve Gomorranın yıkılması: 16. yüzyıl başlarında bir Alman Kitabı Mukaddes gobleninden ayrıntı.
OLGULARIN DOĞAL OLARAK MEYDANA GELMESİ
İki büyük kara kütlesinin birbirlerinden ayrılması sonucunda Lût Gölünde sık sık depremler olur. Tarihi kayıtlardan başka yerlerde kentlerin geçmişte depremlerle yok olduklarını biliriz ve eğer bunlar fay hattı üzerindeyseler depremler de daha şiddetli olur. Aynı jeolojik süreç yeryüzünün en alçak su kütlesini de yaratmıştır.
Deniz yüzeyinin yaklaşık 400 metre altında derin bir vadide yer alan Lût Gölü tuz oranı çok yüksek bir sudur, tuz yoğunluğu dibe doğru giderek artar ve kıyılarında sık sık tuz oluşumlarına rastlanır. Bu tuz sütunları kimi zaman bir tesadüf sonucu insan biçiminde olabilir ve Lût Gölüne düşen her şey kısa zamanda tuzla kaplanır ve gölde bakteriler dışında bitki ve hayvan varlığının yaşamasına engel olur. Bu nedenle Lûtun karısının tuz sütununa dönüşmesi hikâyesinin böyle bir olağandışı ama doğal süreçten kaynaklandığını düşünmek güç değildir.
Lût Gölünün diğer bir garip özelliği de zift bakımından zengin olmasıdır ve bu da zaman zaman iri topaklar ya da petrol birikintileri olarak yüzeye çıkar. Sodom ve Gomorra krallarının Suriye krallarıyla bir savaş sırasında kaçarlarken "zift kuyularına" düşmeleri olayı da akla bu durumu getirir (Ve Siddim Vadisi zift kuyuları ile dolu idi ve Sodom ve Gomorra kralları kaçtılar ve orada düştüler ve geri kalanlar dağa kaçtılar; Tekvin 14:10).
Dahası, Lût Gölü kıyılarının yumuşak kireçli topraklarında yumruk büyüklüğünde kükürt toplarına rastlanır. Eski Ahitin Sodom ve Gomorra hikâyesini yazanlar, "kükürt taşı" adını verdikleri bu alev alan topları mutlaka biliyor olmalıydılar. O nedenle göklerden yağan ateş yağmurunun kentleri yakıp yıktığı hikâyesi bu garip nesnelerden kaynaklanmış olabilir.
(Solda) Lût Gölü çevresindeki yumuşak kireç tabakasının doğal erozyonu Lûtun karısının sonunu hatırlatan sütunla oluşturur. (Sağda) Lût Gölünün Erken Tunç Çağı yerleşimlerini (bir olasılıkla "ova şehirleri"ni) gösteren harita.
SODOM VE GOMORRAYI ARARKEN
Kitabı Mukaddes bilginleri ve arkeologlar yüz yıldan uzun bir süredir Sodom ve Gomorra kentlerinin bulunduğu yerleri saptamaya çalışmaktadırlar. İlk önceleri bunların Lût Gölünün kuzeyinde mi yoksa güneyinde mı olduğu tartışılmıştı.
De Saulcy, 1851de Lût Gölünün kuzeybatısında yaptığı bir araştırmada Eriha ve Kumranın kayıp kentler olduğunu ileri sürdü. 1920lerde Peder Alexis Mallonun kuzeydoğu kıyısındaki Teleylat Ghassulda yaptığı kazılar büyük bir Kalkolitik Dönem (İÖ yaklaşık 3600) yerleşim birimini ortaya çıkardı ki, bu daha inanılır bir seçenek olarak görüldü. Bu önerinin aksayan yanı, çoğu bilimadamlarının Sodom ve Gomorra hikâyesinin yeraldığına inandıkları Tunç Çağında (İÖ 3150-1550) bu alanda bir yerleşim izine rastlanılmamış olmasıydı.
1896da bugünkü Şeriada Medebada 6 ile 7. yüzyıldan kalma bir mozaik harita bulundu. Bu haritada Lûtun kaçtığı ilk kent olan Tsoar, Lût Gölünün güneydoğu uçundaydı. Klasik tarihçiler Diodorus, Strabon, Joscphus ve Tacitus ve daha sonra ortaçağ Arap coğrafyacıları Yakut, Mesudi, Mukaddesi ve İbn Abbas bu bölgeyi tarif etmişlerdi.
William F. Albright, Rahip Melvin G. Kyle, Peder Alexis Mallon ve diğerleri 1924te bölgeyi araştırarak Tsoarın yerini doğrulamaya çalıştılar. Tsoarın Moab ülkesi olarak saptanması kendilerini, Kitabı Mukaddeste Arnon olarak belirlenen Mucip Nehrinin güneyini araştırmaya yöneltti. Lisan yarımadasını ve yakınlardaki vadileri araştırdıktan sonra çağdaş Safi kasabasının eski Tsoar olduğunda karar kıldılar. Sir John Maundevil de 1322 ile 1356 arasında Safiyi ziyaret ettiğinde bu kuramı çok daha önce ileri sürmüştü.
Sodom ve Gomorranın araştırılmasına 1930larda Lût Gölünün güneyindeki sığ havzayı araştıran Le P.F.M. Abel, F. Frank ve Nelson Glueck katıldılar. Bu tuz kaplı alan Eski Ahitin "tuz denizinin yanındaki Siddim vadisi" tanımına uymaktadır (Bunların hepsi Siddim vadisinde [bir tuz denizidir] birleştiler,-Tekvin 14:3).
Konstantinos Politis tarafından yapılan son araştırmada Safinin gerçekten Tsoar olduğu anlaşıldı ve tam da Medeba haritasının gösterdiği yerde çıkmıştı.
"Havza şehirleri"nin (Ve Lût, Havza şehirlerinde oturdu ve Sodoma doğru çadır kurardı; Tekvin 13: 12} Lût Gölünün suları altında kaybolmuş olduğu önerisi ilk defa 4. yüzyıl hacılarından Egeria tarafından ileri sürülmüştür.
Çok daha sonra 19. yüzyıl sonlarında William Lynchin, Albrightın ve Kyleın denizin kuzey ucunda olduğunu bildirdikleri birkaç küçük ada, günümüzde su altında kalmıştır. Lût Gölü günümüzde, ABDnin uzay kuruluşu olan NASA tarafından, uydu fotoğrafları ve suyun altında da deniz tabanı incelemeleriyle araştırılmaktadır. Araştırmalar sonucunda ulaşılan genel yargıya göre, Sodom ve Gomorranın, kıyıdan çok, Lût Gölünün altında bulunabileceği kuramı kesinlikle inanılır gibi görünmektedir.
(Solda) Şeriada Medebada bulunan 6-7. yüzyıl mozaik haritasında Lûtun Tsoar kenti dışında sığındığı yer gösteriliyor. (Ortada) Bab ed-Drah kazısında Erken Tunç Çağına (İÖ yaklaşık 3000) ait yanmış bir yerleşim alanı. (Sağda) Tuzdan oluşmuş Sodom Dağının (Cebel Usdam) içi. Su, tuzu eriterek bu yüksek mağaraları oluşturuyor.
SON ARKEOLOJİK KANITLAR
Paul Lapp, Walter Rast, Thomas Shaub ve Burton MacDonald tarafından yakın zamanlarda eski kıyı boylarında ve Lût Gölünün güney havzasının jeolojik fay hatlarında araştırmalar ve kazılar yapılmıştır.
Araştırmacılar 1970li ve 80li yıllarda oralarda bir zamanlar büyük yerleşim alanları olduğunu keşfetmişlerdir. Bab ed-Drah gibi bazıları Erken Tunç Çağında (İÖ yaklaşık 3000 yılları} yanarak yok olmuşlardır. Bunlar efsanevi "havza şehirleri" olabilirler mi? 1976da bu kentlerin Suriyedeki Eblada bulunan Erken Tunç Çağı tabletlerinde yer aldıkları saptanmıştır. Bu keşif, kentlerin tarihi varlıklarını doğrulamakta mıdır?
Konstantinos Politis 1990larda Safi yakınlarında DeyrAynAbatayı kazmış ve ilk Bizans Hıristiyanlarının Lûtun, Sodom ve Gomorranın yıkılmasından sonra Kitabı Mukaddeste anlatılanlara göre, sığındığı mağara olduğuna inanılan mağaranın üzerinde inşa edilmiş bir kilise kalıntısı bulmuştur.
Erken ve Orta Tunç çağlan kalıntılarının bulunması da mağaranın Tekvin hikâyesinin geçtiği söylenen dönemde iskân edildiğini göstermektedir. Bu arada yakın çevrelerdeki kazılarda da benzer Orta Tunç Çağı eserlerine rastlanılmıştır.
Eski Ahit aslında bir ahlaki rehberlik kitabı olarak görülüyorsa da, çağdaş arkeolojik ve jeolojik keşiflerin Sodom ve Gomorra hikâyesinin yer almış olabileceği fiziki ve tarihi mekânları doğruluyor olması gayet ilginçtir.
Comments