Banker Skandalı ve Özal


Banker Skandalı ve Özalın Önlenemeyen Yükselişi
Temmuz 1982

Yarım yüzyılda 17 defa IMF ile stand-by veya çerçeve anlaşması imzalayarak ekonomisinin içine sürüklendiği krize çare arayan, istikrar önlemleri uygulayan Türkiye 1970li yılların sonlarında yine bir ekonomik kriz içine girmiş ve kurtuluşu Turgut Özalda bulmuştu.

1980 yılı başında bir azınlık hükümeti kuran Süleyman Demirel, Özalı da tam yetkiyle ekonomi yönetiminin başına getirmiş ve o da daha sonra "24 Ocak kararlan" diye anılacak bir istikrar paketini uygulamaya koymuştu. Her zaman olduğu gibi "kemer sıkma" politikasına dayanan Özalın programı Türkiyeyi "serbest piyasa düzeni"ne ulaştırma iddiasını taşıyordu.

Başka toplumsal ve siyasal etkenlerin yanı sıra aynı zamanda böylesi bir ekonomik istikrar programının da siyasi bir gereği olarak 12 Eylül 1980de bir askeri darbe oldu ama Özal görevinden alınmadı. Tam tersine Demirel hükümetinin bir bürokratı iken cunta hükümetinin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak daha da güçlü bir şekilde misyonuna devam edecekti. Kaya Erdem ise Maliye Bakam olarak Özalın en önde gelen yardımcısıydı.

Bu ikilinin serbest piyasa düzenine geçişin bir gereği olarak yaptıkları işlerden biri ise faizlerin serbest bırakılması olacaktı. Türkiyede sermaye birikimi yetersiz olduğu için mali sistem de her zamanki gibi zayıf ve birçok sorunla yüz yüzeydi. Daha hızlı ve vahşi bir sermaye birikiminin sağlanması için serbest bırakılan faizler ve devreye sokulan yeni bazı ekonomik politikalar sonucunda Türkiyedeki banker sayısında bir patlama meydana gelecek ve bankalar büyük ölçüde bu bankerler aracılığıyla halktan para toplar hale gelecekti.

O dönemde Türkiyedeki 38 bankanın 31i bu bankerler aracılığıyla mevduat sertifikası pazarlıyor ve böylece mali sisteme yeni kaynak bulunmuş oluyordu.

Ancak denetimsiz ve bilinen alaturka ölçülerin de iyice ötesine giden bu "piyasa bankerleri" olayında ipin ucu fena halde kaçacaktı. Her türlü üç kağıtçı, iflas eden tüccarlar, emekli memurlar, emlakçılar, kaportacılar, kasaplar, ev kadınları veya köşe başındaki bakkal, 18 yaşından 70 yaşına kadar, her yaştan, her baştan ve her cinsten Türk vatandaşı birkaç ay içinde "banker" olup çıktı!

1981 yılında sayılarının bini aştığı tahmin edilen bankerleri bir ölçüde denetim altına almak için bir yasa çıkarılarak 15 Ekime kadar tekrar başvuru yapmaları istenecek ancak yasal süre dolduğunda başvuranların sayısı 278de kalacaktı. ama başvurmayanlar da faaliyetlerine pekala devam ediyor, gazetelere tam sayfa ilanlar vererek halktan para toplamalarına kimse bir şey diyemiyordu.

Yıllık enflasyon yüzde 30larda iken aylık yüzde 10-12 ile para toplayan bu bankerlere güvenilemeyeceğini, hemen hepsinin yakında batmak zorunda kalacağını herkes biliyor, konuşuyor ama bir yandan da evini, arabasını satıp bankerlere yatırarak, bir süre için de olsa bu "saadet zinciri"nden pay kapmak için can atıyordu.

3 milyon liraya lüks bir dairenin satın alınabildiği o günkü rakamlarla bu bankerlerde toplanan para 150 milyar lirayı geçiyordu. Yine o günlerdeki döviz kuru dijkate alındığında bir buçuk milyar dolara yakın bir para toplanmıştı ki, 1981 Türkiyesinin ölçüleri çerçevesinde bu oldukça büyük bir miktardı.

Durumun nasıl bir felakete doğru gittiğini görenler müdahale etmeye çalışacaklar, bankerlerin sıkı bir denetim altına alınmasını ve faiz oranlarında da bazı düzenlemeler yapılmasını isteyeceklerdi. ama Turgut Özal-Kaya Erdem ikilisi bu tür müdahalelere şiddetle karşı çıkacaklar, bunun "serbest piyasa" mantığına uygun olmadığını söyleyeceklerdi.

1981de Özalı Türkiyede "Yılın Adamı" seçen popüler Euromoney dergisi "Türk Mucizesi"nden söz ediyordu. Başbakan Yardımcısı Turgut Özal 5 Nisan 1982de İstanbulda yaptığı bir konuşmada şöyle diyecekti: "1981 yılında alınan ekonomik sonuçlar uygulanmakta olan politikaların doğruluğunu göstermiştir.

Enflasyon yüzde 30a çekilmiş, yüzde 4,4 büyüme hızına ulaşılmış, sanayi ürünleri ihracatında yüzde 120 oranında artış sağlanmıştır." Merkez Bankası Başkanı Osman Şıklar aynı günlerde yaptığı bir açıklamada "Avrupa bizi kıskanır duruma geldi" diyecek kadar kendinden geçmişti.

Bu çılgınlık, bu acayip saadet zinciri tabii ki bir gün gelecek kırılacaktı ve o günün gelmesi çok gecikmedi. 1981 sonbaharında bankerler birer-ikişer batmaya başladığında Eylül ayında Maliye Bakanı Kaya Erdem bir gazeteye verdiği demeçte ağzından baklayı çıkarıverdi; "Vatandaş üç-beş kuruş fazla kazanmak için kumar oynamıştır" deyiverdi. Kumarda kazanmak kadar kaybetmek de vardı ve sağlam yatırım yapmayan vatandaş kaybedecekti.

Maliye Bakanının bu sözleri birkaç hafta içinde yüzlerce bankerin batmasını, topladıkları paralarla birlikte ortadan kaybolmasını getirecekti. Bu bankerlere, örneğin tefecilere bağlı olarak iş yapan firmalar da batıyor ve banka sistemi içinde iş görmeye çalışan büyük sanayi kuruluşları da sallanıyordu. ama Özal "Batan batar, kalan sağlar bizimdir" derken hiç umursamıyordu. Serbest piyasa böyle bir şeydi, yanlış yapan ve aşırı risk yüklenen sonuçlarına katlanırdı.

Bu sıralarda gazetelere yansıyan ilginç bir olay bankerlere umut bağlayanların kimlere kadar uzandığını gözler önüne seriyordu. O sıralarda 12 Eylül cuntası kendi seçtiği isimlerden bir Danışma Meclisi de kurmuştu ve eski başbakanlardan Prof. Sadi Irmak da bu Meclisin başkanlığına seçilmişti. 27 Kasımda resmi plakalı aracıyla Ankarada bir banker kuruluşunu ziyaret eden Meclis Başkanı 28 Kasım 1981 günkü gazetelere şöyle haber olacaktı:

"Dün Ankaradaki nezaket ziyaretlerini sürdüren Danışma Meclisi Başkanı Sadi Irmak son ziyaretini bir bankerlik kuruluşuna yaptı. Burada gazetecilerle görüşen Irmak, Tara yatırmadım, çekmedim de. Eski bir dostumdur, ziyaretine geldim dedi. 001 plakalı arabasını Kızılayın göbeğinde kaldırıma çektiren Irmak, ceketinin sağ cebinden dışarıya taşan ve mevduat sertifikasına benzeyen iki adet kağıdın göründüğünü fark edince de hemen pardösüsünün düğmelerini ilikledi. Irmakın ayrılışından sonra bankerlik kuruluşunun müdürü de bilgi vermekten kaçındı ve sorular karşısında Hesabı vardır da diyemem, yoktur da diyemem. Biliyorsunuz bu konu gizlidir dedi."

Ancak hızla batmakta ve ortadan kaybolmakta olan küçük ve orta büyüklükteki bankerlerden kurtulunmakla kalınmayacak, sıra büyüklere ve en büyüğe gelecekti. "Banker Kastelli" adıyla tanınan Cevher Özden gerçekten de piyasanın en büyüğü idi ve 150 milyar lirayı aşan paranın yaklaşık 100 milyarını toplamıştı.

Ancak bir yandan da piyasanın artık tahammül edilemez duruma gelen risklerini ve potansiyel hasarı denetim altına almak için getirilmek zorunda kalınan kimi önlemler, bankaların mevduat sertifikası satışına getiren sınırlamalar ve daha sonra yasaklamalar Banker Kastellinin de sonunu getirecekti.

1982 yazına doğru artık sadece Çavuşoğlu-Kozanoğlu grubuna bağlı Hisarbankın ve Özer Çillerin başında bulunduğu İstanbul Bankasının sertifikalarını satmaktan başka bir yolu kalmayan Kastelliye son darbe 18 Haziran 1982de indirildi. Bu tarihte İstanbulda yapılan toplantıda o sırada Türkiyede faaliyet gösteren 40 bankanın hepsinin imzaladığı bir kararla artık "Bankalar bankerler aracılığıyla mevduat sertifikası satmayacaklar ve pazarlamayacaklar"dı.

Halktaki güvensizlik had safhada olduğu için bankaların bu kararı gazetelerde yarım sayfayı bulan büyük ilanlarla duyuruluyordu, ama aynı gazete sayfalarının diğer yarısında Banker Kastellinin ilanları da çıkmaya devam ediyordu.

Son zamanlarında Türkiyenin en popüler artist ve aktörlerine reklam filmleri çektiren Kastelli, "Güven tecrübe edilmez, tecrübeden doğar" diyordu. Kastelli gerçekten de tecrübeliydi ve gazetelerde bu ilanlar çıkarken, 19 Haziran Cumartesi günü soluğu İsviçrede alacaktı.

Uçak bileti gidiş-dönüştü ve dönüş tarihi olarak da 22 Haziran Salı günü görünüyordu. ama Banker Kastelli o tarihte dönmeyecek, çok daha sonra Türkiyeye döndüğünde hakkında verilen gıyabi tutuklama kararı vicahiye çevrilerek yeni ikamet adresi Bayrampaşa Cezaevi olacaktı. Kastellinin çöküşüyle mali sistemin ağır bir darbe yiyeceğini bilen Özal ve Erdem, Ziraat Bankası ve Pamukbank aracılığıyla Kastelliye büyük miktarda kredi sağlamaya çalışmış ancak başaramamıştı.

Kastellinin sonra Hisarbank ve İstanbul Bankası da batacaktı. Böylece Türkiye ilk defa o tarihlerde tanık olduğu banka batışlarına daha sonraki yıllarda bir çok defa tanık olacak ve hatta alışacaktı, ama her şeyin ilki en etkili örnek olmaya da devam ediyordu. On binlerce insanı perişan eden, intiharlara yol açan tam bir facia ortaya çıkacaktı.

Ama Kastellinin peşinden sürükledikleri bu kadarla kalmayacaktı. Maliye Bakanı Kaya Erdem de hemen istifa etmeye kalkışacak ancak Turgut Özal engelleyecekti. "Şimdi istifa edersek olayın sorumluluğu bizim sırtımıza kalır, biraz zaman geçsin" diyecek ve gerçekten de yaklaşık bir ay sonra, 13 Temmuz 1982de ikisi de istifa edecekti.

Özal ve Erdem Temmuz 1982de istifa ettiler ama aradan bir buçuk yıl geçmeden ve hem de daha güçlü bir şekilde tekrar geldiler. Kasım 1983de yapılan seçimlerin sonra Özal Başbakan, Erdem ise yine Maliye Bakanı olarak geri dönecekti. Bu çapta bir skandalin sorumluluğu bile Özalın yükselişini önleyememişti.

Vatandaş bu ikiliye güvenerek bir buçuk milyar dolarlık bir kumar oynamış ve kaybetmişti ama vatandaş kumarı seviyordu!

Comments