George Sand


DÖNEMİNDEKİ ÖNEMLİ OLAYLAR (1804-1876)

1805 1. Napoleon Avusturya ve Rusyayı yener.
1810 1. Napoleon, yazar Germaine de Staelin en önemli yapıtı Almanya Hakkındaki yasaklar ve yok eder.
1810 Kompozitör Frederic Chopin doğar.
1813 1. Napoleona karşı Alman Kurtuluş Savaşı.
1827 Goethe Dünya Edebiyatı kavramını ortaya atar.
1830 Pariste Temmuz Devrimi.
1830 Fransada medya a uygulanan sansür kaldırılır.
1832 Goethenin ölüm yılı. George Sandın ilk romanı (Indiana) yayımlanır.
1839 George Sand ve Frederic Chopinin Mayorka gezisi.
1848 Pariste Şubat Devrimi - George Sand bu devrime katılır. La Cause du Peuple dergisini kurar.
1855 Pariste Dünya Sergisi.
1855 Pariste ilk bonmarşe (süpermarket) açılır.
1855 George Sand, Balzacın ricası üzerine İnsanlık Komedyasının önsözünü yazar.
1857 Gustave Flaubertin Madame Bovary adlı yapıtının piyasaya çıkışı.
1863 Gustave Flaubert ile George Sand arasındaki mektuplaşmanın başlaması.
1867 Pariste ilk pnömatik posta (hava medya cı ile borulardan mektup iletimi).
1876 George Sandın ölüm yılında Almanyanın ilk kadın doktoru kendi muayenehanesini açar.

"EYLEMLERİ KONUŞTURABİLİRSİNİZ, ama İNANÇLARI DEĞİL; DÜŞÜNCE özgür OLMALIDIR."

Aurora, şafak kızılı - 19. yüzyıl başında yetişmekte olan bir genç kız için ne şiirsel bir isim! Genç Aurora aslında sevimli, uyumlu, toplumsal kuralların izin verdiği ölçüde zarif, çıtkırıldım ve aşırı süslü püslü olabilirdi. fakat bu Fransız kızı; Aurora Dupin, sözü edilen bu özelliklerin hiçbirine sahip değildi.

"Beni çok tuhaf buluyorlardı," diye tanımlar kendisini, daha sonra genç kızlık yıllarını anlatırken. "Körpe kemiklerim sertleşmişti. İradem, bedensel yorgunluğu yenme gücüne erişmişti. Ne aptalca bir temizlik tutkusu, ne de tüm erkeklerin hoşuna gitme arzusu egemendi mantığıma." Parisin güneyinde, Berrydeki Nohant çiftliğinde, büyükannesinin yanında yaşayan 16 yaşındaki Auroranın, öyle "tuhaf" gelişmesi nedensiz değildir.

Dört yaşındayken babası Albay Dupini kaybetmişti. Gelinini reddeden büyükanne Dupin, küçük Aurorayı yanına almış, 1817de on üç yaşındaki torununu, ölçülü bir eğitim ve itibarına uygun görgü kurallarını edinebilsin diye Paristeki İngiliz Augustin Manastırına göndermişti. Öğrenci Aurora yaklaşık üç yıl manastır kurallarına uygun olarak yaşayacaktı.

"Her gün belirli bir saatte uyanacağım... sadece sağlığımı korumak için gerekliyse uykuya zaman ayıracağım ve hiçbir zaman tembellikten yatakta kalmayacağım... Kendimi faydasız düşlere ve verimsiz düşüncelere kaptırmaktan özellikle kaçınacağım. Yüreğimde ne olduğuna bakılacak olsa, yüzümü kızartacak fantezilere kapılmayacağım. Karşı cinsten kişilerle yalnız kalmaktan hep kaçınacağım... En saygıdeğer niyetle de olsa bana herhangi bir teklif yapılacak olursa, bunu en kısa zamanda ebeveynlerime bildireceğim..."

Kızlar yatılı okulda çok sıkı gözetim altında yaşadıkları için "karşı cinsten biriyle yalnız olmalarına" zaten hiç olanak yoktur. Aurora manastır hayatının etkisi altında İncili, azizlerin ve din şehitlerinin yaşamlarını okumayı tutku haline getiren bir genç kız olur ve en büyük hedefi rahibeliktir.

Aslında büyükanne Dupin bu tür etkileri hiç hesaba katmamıştır. Auroranın bu niyetini öğrendiğinde derhal onu manastırdan alır. 1820 Şubatında Aurora Nohanta geri döner. Bu aşırı koruma altında kalmış, en katı kurallarla eğitilmiş kız, birdenbire özgürlük ve bağımsızlığı yaşar. Bu herhalde Auroranın kendisine de "tuhaf gelmiştir. Gene de çok kapalı giyinmek zorundadır ve yalnız başına tek adım bile atmasına izin verilmez. Şimdi artık hiç kimse onunla ilgilenmemektedir: "Her konuda kendi başımın çaresine bakmaya terk edilmiştim."

Büyükanne hastalanır. Şimdiye dek hep erkek çocukları eğiten ev öğretmeni Dechartes, Auroranın da bir erkek gibi giyinmesini tavsiye eder. O da "erkek giysisi, kasket ve tozluk" giyip, öğretmeni ava çıktığında ona eşlik eder. "Bana gelince, yeni giysilerimi durmadan çalılıklara takılı kalan işlemeli eteklerimden daha rahat ve kullanışlı buluyordum," diye belirtir o zamanı anlatırken.

İmkân buldukça bundan böyle de pantolon giyme olanağı yaratacaktır. Parisi erkek giysileri ve çizmeleriyle, merakla ve öğrenme hırsıyla bir baştan ötekine dolaşacaktır. Tiyatroda, kabarede, müzelerde ve kahvelerde erkek giysileriyle oturacaktır -çünkü ilgi çekmeden ve refakate gereksinme duymadan istediği her yere bu giysilerle gidebilmektedir. Herkes onu üniversiteli bir genç sanmaktadır. "Hiçbir şey beni yapmak zorunda olduğum ve yapacağım şeylerden alıkoyamaz," diye yazar.

"Kalbim bana adalet duygusu ve cesaret veriyorsa, önyargılara aldırmam bile." Ve: "Dünya ile ilgim zaten çok az." Evet, yazmaya başlamıştır. İlk taslakları yastığının altında saklar. 17 yaşındadır şunları yazdığında: "Ahlaki konularda adaletin cinsiyeti olmaz. Erkektir veya kadındır, Tanrı nasıl istemişse; fakat Onun yasası hep aynıdır. İster bir çocuğun annesi olsun, ister bir ordunun generali; insanın vicdanı tek yargı organı olduğu için, eğer istersem, ihtiyatı elden bırakıp tüm azarları ve koğuşturmaları göze almak pahasına tehlikeli ve güç görevleri üstlenebilecek yeteneğim var."

Büyükannesi ölünce, 17 yaşındaki Auroraya Nohant çiftliği, Pariste özel bir ev ve Narbonne Oteli miras kalır. Ölümünden önce büyükannenin torununa söylediği son cümle "En iyi arkadaşını kaybediyorsun," olur. Kaçık tabiatlı öğretmeni Dechartes, Aurorayı garip bir tören düzenlemeye ikna eder. Büyükannesi gömülmeden önce Aurora onunla babasının mezarına gidecek, mezar açılacak ve Aurora babasının iskeletini öpecektir. Aurora bunu kabullenir ve hiç de garip bulmaz. Aurora gerçekten güç ve tehlikeli

görevlerden korkmaz. Aslında garip olan şey daha 18ini bitirmeden gayet resmi bir şekilde evlenmesi ve sanki bir gecede "ruhani işleri" bir yana bırakmasıdır. Hatta -en azından kendi iddiasına göre- "en ufak bir pişmanlık" duymamasıdır. Aurora şimdi Madame Dudevantdır ve nikâhından tamı tamına dokuz ay sonra bir erkek çocuk annesi olur. Madame Dudevant mutlu mudur? Birkaç ay için mutlaka. ama sonraları...

Evli çiftin ortak yanlarının pek az olduğu ortaya çıkar. Bunun dışında genç kadın yavaş yavaş evlilikte kadının haklarının ne kadar az olduğunu anlamaya başlar: Romanında serbest aşk ve sevgisiz bir evliliğin engellerini yıkmak için mücadeleye başlayıncaya kadar birkaç yıl daha geçecektir. Daha sonraları kâğıda dökeceği düşünce ve duyguları şimdiden kafasına yerleşmiştir ama.

Casimir Dudevant karısını kaçık ve delişmen olarak nitelemektedir. Daha kötüsü, kocasının yazı masasında sakladığı, içinde bir tomar en kötü bedduaların bulunduğu paketi Auroraya "vasiyet" olarak bırakmasıdır. Aurora onu bulup okuyunca kesin kararını verir. Artık bir gün daha bu adamla yaşayamayacaktır. "Aman Tanrım! Nasıl bir vasiyet bu! Bedduadan başka bir şey yok! Bana karşı kötü, gerçek arzularının ve öfkesinin tümünü biraraya getirmiş. Sapıklığım hakkındaki tüm düşünceleri, karakterimi aşağılayan tüm duyguları... Bu ders beni nihayet uykudan uyandırdı!"

Madame Dudevant kocasından yılda 3000 frank nafaka ister. Yılın 6 ayını Pariste, kalan zamanı Nohantta geçirmek istemektedir. İsteklerinin hepsi hemen gerçekleşecek ve de en ufak bir tartışmaya girilmeyecektir. Öylesine kararlıdır ki, kocasının bu isteklerini kabul etmekten başka bir seçeneği kalmaz.

Paris, 1831: Dokuz yıllık bunaltıcı evlilikten sonra Aurora tekrar kendini bulur. Kendi diktiği erkek giysileri, sağlam, demir ökçeli çizmeleri ile kenti bir ucundan ötekine dolaşır: "Kendimi bir dünya seyahati yapabilecek kadar güçlü hissediyordum. Giysimin şimdi korunacak hiçbir şeyi kalmamıştı; her havada ve günün her saatinde dışarı çıkabiliyordum... Basitliğiyle her türlü şüpheyi uzaklaştıran giysimi çok büyük bir güvenle taşıdığım için ne kendim ne de giysim dikkat çekiyordu."

Aurora Dudevant -hâlâ bu adı taşımaktadır- Pariste bir çatı katında genç yazar Jules Sandeau ile birlikte yaşamaktadır. İkisi birlikte daha sonra J. Sand imzası ile yayınlanacak olan -Rose et Balance- adlı kitabın yazımında çalışırlar. Günün birinde kayınvalidesi Aurorayı ziyarete gelir ve aralarında şu konuşma geçer: Madam Dudevant:

- Kitap yayınlama niyetinde olduğunuz doğru mu?
- Evet, Madam.
- Ah, çok tuhaf bir düşünce bu.
- Evet, Madam.
- Peki. Güzel güzel da, umarım taşıdığım adı basılmış kitap kapaklarına koymazsınız!
- Aaa, tabii ki hayır Madam, hiç endişelenmeyin.

Dudevant adını bir kitap kapağında okumak zorunda bırakmaz kayınvalidesini. Dolayısıyla yazarlık kariyerine kendi seçtiği bir takma adla başlar. George Sand adını alır.

Onu edebiyat dünyasına attığı ilk adımlarında izleyelim biraz da. Geçtiğimiz yüzyılda bir kadın geçimini yazarak kazanmak isterse ne olur? İlişkiler kurmaya çalışır, korunacağını umar. Bunu bir genç adam da yapardı. ama Aurora Dudevantın yaşadıkları erkek cinsiyetli tanınmamış bir yazarın asla başına gelmezdi. George Sand daha sonraları iki tipik olaydan söz eder.

Kuzeybatı Fransanın soylularından romancı Mösyö de Keratryyi ziyaret eder. "Açık konuşacağım," diye selamlar adam Aurorayı, "Bir kadın yazmamalı... Beni dinleyin: Kitap yapmayın. Çocuk yapın!" Bu sözler üzerine Aurora yüksek sesile gülerek şu yanıtı verir: "Ama rica ederim Beyefendi, bu reçeteyi siz kendinize uygulayın."

Buna benzer bir deneyim taslaklarını okusun diye verdiği yazar Henri de Latouche ile yaşanır. Yazar sakin bir şekilde taslağa bakar, sonra bilgi edinmek için "Çocuklarınız var mı Madame?" diye sorar. "Maalesef var! ama ne onları yanıma alabiliyorum ne de onlara geri dönebiliyorum." o "Ve siz Pariste kalmayı ve geçiminizi kaleminizle kazanmayı istiyorsunuz?" - "Bunu mutlaka yapmak zorundayım. " - "Bu hiç de güzel değil, çünkü başarı şansınız olacağını sanmıyorum. İnanın bana: En iyisi, tekrar kocanıza dönmeniz."

Ayrıca, demin anlatılan sahnede George Sanda karşı öylesine itici davranan Latouche, giderek onun en iyi arkadaşlarından biri ve destekçisi olur. Mizah dergisi Figaronun yayıncısı olan Latouche onu kendi redaksiyon ekibinin içinde çalıştırır. Bu, Georgea öğrenme ve aynı zamanda para kazanma olanağı verir. "Gazeteler Bav George Sanddan övgüyle söz ediyorlardı. Yazarın kalbinin ve ruhunun trend lerini açması için bir yerlerde bir kadın parmağının işin içinde olabileceğini fark etmişlerdi. fakat tarzı ve yargıları ancak bir erkekten beklenecek kadar erkeksi, diye açıklamada bulunuyorlardı." Tek başına çıkardığı ilk romanı Indianaya (1832) medya ın tepkisini, Hayatımın Öyküsünds böyle anlatır George Sand.

Ayrıca tarzının ve yargılarının "tipik erkeksi" olarak değerlendirilmesi, onu hiç kızdırmaz. Önemli olan kitabıyla başarıya ulaşmasıdır, hem de büyük başarıya. şahsen tanıdığı Balzac onu "büyük yetenek" olarak kutlar. Yazar ve eleştirmen Sainte-Beuve, "Söylemek gerek, Madam, siz gerçekten ender ve güçlü bir yaratıksınız," der.

İlk romanlarındaki kadın tipleri, burjuva evliliklerinde kelepçelerinden kurtulma çabasında olan kadınlardır. Bu okurlarının çoğuna "dokunaklı" gelmiş olabilir; aslında mesele yazarla roman tipleri arasında karşılaştırma yapmaktır. Leliada (1833) George Sand kendisini anlatır.

"Ahlak dışı" olarak değerlendirilmesine rağmen bu kitabı ile de inanılmaz bir başarıya ulaşır. Erkek takma adıyla bir kadın yazar, çoğunlukla kadın ve erkek ilişkilerindeki ikiyüzlülükleri ortaya koymaktadır. Rahatça uzun hikâyeler yazabilmektedir, kendisine eziyet etmeden. Bir gecede rahatlıkla otuz sayfa kadar çıkarabilmektedir. Bir kitabı bitirir bitirmez, yeni bir roman üzerine çalışmaya başlar.

1866da yazar Gustave Flaubert ile sürdürdüğü mektuplaşmalardan birinde cümlelerin kaleminden ne kadar rahat aktığını anlatır. Geceler boyunca bir tek kelimenin arayışı içinde olan Flaubert ise ona hak verir: "Aklınıza gelen fikirler bir sel gibi zengin ve canlı. Bende ise incecik bir sızıntı gibi. Bir şelale oluşturabilmek için bir sürü hüner göstermek zorunda kalıyorum."

Tüm yaşamı boyunca kalıcı olan bu büyük enerjiye sahip olmasaydı, George Sand oynadığı farklı rollerin üstesinden gelemezdi. Bir yazar olarak işini tutkuyla yapmıştır. 19. yüzyıl Fransasının en popüler erkeklerinin sevgilisi ve arkadaşıdır. Bir anne olması, kendisini diğer kadın yazarlardan ayıran gerçektir.

1832 ilkbaharında George Sand üç buçuk yaşındaki ikinci çocuğa Solangeı Pariste yanına alır. Hâlâ Casimir Dudevant ile evlidir. Ancak 1836da ondan boşanır. fakat yalnız değildir. "Boşandıktan sonra Alfred de Musset ve Frederic Chopin ile tutkulu aşk ilişkileri yaşadı." (Yeni Brockhaus sözlüğünden bir alıntı.) Tabii (boşanmasından önce

başlayan) bu "maceralar" George Sandın özgeçmişinden soyutlanamaz. Herhalde hiçbir aşk ilişkisi üzerine Sand/Musset üzerine olduğu kadar çok yazı yazılmamıştır. En yalın edebiyat tarihlerinde bile "romantik âşıkların modeli" olarak bu iki ozan çıkar ortaya.

22 yaşındaki "Weltsehmerz" ozanı ve o zamanlar Pariste gündemde olan - Goethenin Werther tercümelerinden de etkilenmiş bulunan- Musset, yirmi dokuz yaşındaki George Sand ile tanışır. birlikte Venedike giderler. Daha yolda iken şiddetli tartışmalar başlamıştır. Barışmalar. Kıskançlık sahneleri. Musset hastalanır. Sand, Musseti tedavi eden İtalyan doktora âşık olur. Musset yalnız başına Parise döner. Sand doktor ile birlikte birkaç hafta sonra Parise dönüş yapar. tekrar barışırlar. Sonra da kesin olarak ayrılırlar.

Bu aşk dramı bir dizi kitaba konu olur. İlk olarak Alfred de Musset bu mutsuz aşkını Zamanımızda Bir Çocuğun İtirafları (1836) kitabında anlatır. George Sand bu kitaba Elle et Lui (Kadın ve Erkek) adlı romanı ile karşılık verir. Şimdi de Alfredin erkek kardeşi Paulündür söz sırası ve Lui et Elle (Erkek ve Kadın) kitabını yayınlar. Daha sonra Mussetin eski kız arkadaşının da bu konuda söyleyeceği olacaktır. Lui (O) adını verir kısaca romanına.

George Sandın hareketli yaşamı, zamanının ileri gelenleriyle çok yönlü ilişkileri aslında ciltler doldurabilir. fakat bunun yanında bir özelliği çoğunlukla görmezlikten gelinir: George Sand aynı zamanda bir annedir. Ve bu görevini çok ciddiye almıştır. Yazar olarak yeteri kadar para kazanır kazanmaz küçük kızını, daha sonra da büyük oğlunu yanına alır.

Bugüne dek sayısı zaten az olan çocuklu kadın yazarların da çok azı günlük yaşamlarını çocuklarıyla birlikte geçirdikleri için George Sandın bundan yaklaşık 150 yıl önce bu "çifte yükü" nasıl sırtlandığını duymak ilginçtir. Gün boyu küçük kızı ile Luxembourg Parkına gezmeye gittiğini ve ancak akşamları kızı uyuyunca yazmaya fırsat bulduğunu anlatır.

Tüm çalışan annelerin tipik vicdani rahatsızlıklarını da bilmektedir: "Çocuklarımla birlikte olduğum zamanlar sadece onlar için ve onlarla yaşamak istiyordum. Arkadaşlarım bana geldiklerinde onları yeterli göremediğimi ve aralarında dağıldığımı belirterek kendimi suçluyordum. Gerçek yaşamın bir düş gibi yanımdan gelip geçtiğini ve romanın hayal dünyasının acı gerçekliğiyle ruhuma çöktüğünü hissediyordum."

İki çocuğu ve besteci Frederic Chopin ile 1838-39 kışını Mayorka adasında geçirir. Daha sonra bu "aile gezisi" hakkında etraflı ve canlı bir yazı yazar: Mayorkada Bir Kış. Sık sık tekrar basılan bir metindir bu. Oldukça dindar olan Mayorkalılar üzerinde bu dört gezgin korkutucu etkiler uyandırmış olmalı. George ve kızı pantolon giyerler.

Ciğerlerinden ağır hasta olan Chopin (sadece bu nedenden ötürü zaten yeterli şüphelidir) çocukların gözleri önünde George Sand ile birlikte yaşamaktadır. Sand onun gözdesi gibidir. Ayrıca hiçbiri kiliseye gitmez. 34 yaşındaki aile anası George kiliseye gitmek yerine, soğukkanlılıkla kayalara tırmanır, yataktaki böceklere kızar, çorba içindeki akreplere küfür eder ve bütün bunları daha sonra esprili, renkli seyahatnamesinde dile getirir. Bu yapıtı 150 yıl önceki gibi bugün de hâlâ aynı zevkle okunabilmektedir.

Yaşamı boyunca daha bir sürü gezi yapar ve bu gezileri yazıya döker: "Gezi sanatı neredeyse yaşamın bilimidir. Bu gezi bilimiyle gurur duyuyorum." Tozlu, güneşten yanmış, dağınık saçlarıyla etrafı inceler ve kendisini "ip cambazı" sandıkları için keyiflenir. Dayanılmaz bir güç vardır içinde. Özgürlüğünü kocasına karşı nasıl savunduysa, sevgililerine karşı da savunur.

Honore de Balzac gibi çağdaşları, onun "erkeğin başat kişilik özelliklerinin tümüne sahip olduğunu" kabul ederler. fakat bu onun edebiyat alanındaki başarılarının da aynı eşitlik anlayışı ile kabul edileceği anlamına gelmez.

Ünlü bir roman yazarı olmasına rağmen Academie Françaisee kabul edilmez, örneğin. Bu şeref erkeklere aittir. Peki George Sandın buna karşı tavrı ne olur? Bir yazısında düzene saygı duyduğunu ve üyelerin erdemlerini kabul ettiğini belirtir. fakat kendisinin eskimiş ve çağın gerisinde saydığı bir kuruma üye olmaya da ihtiyacı yoktur. Tabii onun bu açıklamalarını hemen hemen hiç kimsenin kabul etmemesi doğaldır.

Birçok insanın "Kedi erişemediği ciğere mundar dermiş" diye arkasından konuştuğunu hisseder. Bu sözlere George Sandın yanıtı, "Tam aksine, bu ciğer çoktan kokuşmuş," şeklinde olur. (Ayrıca Academie Françaisee Sandın ölümünden 102 sene sonra ilk defa bir kadın kabul edilecektir; yazar Marguerite Yourcenar.)

George Sand 72 yaşında ölür ve Nohanta, genç kız olarak baskısız ve uzlaşmasız, "tuhaf biri olarak büyüdüğü yere gömülür. Cenaze törenine Gustave Flaubert, Ernest Renan, Alexandre Dumas gibi Fransanın popüler yazarları gelir. Mezarı başındaki görkemli anma konuşmasını Victor Hugo kaleme almıştır.

George Sandın son yıllarında onunla mektuplaşan ve düşünce alışverişinde bulunan Gustave Flaubert, Sanda karşı âdil olmaya çalışan nadir kişilerden biridir. Rus yazar Ivan Turgenyeve 1876 Haziranında şöyle yazar: "Gömüldüğünde bir çocuk gibi ağladım. Bu çok değerli insanın içinde ne denli müthiş bir kadınlık duygusu; ve bu dehanın içinde ne müthiş bir şefkat olduğunu bilmek için onu benim tanıdığım gibi tanımak gerekir."

Comments